Sevgili çalışmadığı sanılan anneler,
İtiraf etmeliyim ki, işten ayrılmadan önce ben de onlardan biriydim, ev hanımları hep çok rahat sanırdım. Ama 2 yıllık ev hanımı olarak anladım ki; yanılmışım hem de ne yanılmışım… O nankör ev işleri yok mu? Yardımcımız da olsa, temizliğe birileri de gelse, o gelmeden önce evi normale çeviren biz değil miyiz yine, ıspanağı suyun altında 15 dakika yine biz yıkamıyor muyuz, leke üstünde kurumasın diye çıkarana kadar yine biz elde çitilemiyor muyuz, hangimiz eline hiç ütü almamış? Aman halıya kahve döküldü, sil; aman bezelyenin vakti geçiyor, hazırla koy difrize, eyvah makinada çamaşır kaldı… Gece uyanıp çok kez dışarıda kalmış yemeği dolaba koyduğumu biliyorum. Bu sorumluluk bizim çünkü. Hele de anne evdeyse, benim gibi tembel biri bile iş gözler olabiliyormuş. Hergün ne pişirsem sorusu cabası, uğraş yap bir çırpıda bitsin… Nankör bir zincir boynunda.
Ne kıymeti bilinir, ne bir karşılığı vardır, ne yaptığın görülür, ne de yaptığın kalır… Hatta bu görevler öyle yakışır ki sana, sızlanmanın pek de hükmü yoktur eş dostça. Eee ne yaptın bugün sorusuna, papağan ezberi şiirini okursun: Ne yapayım, ortalığı topladım, şöyle bir süpürdüm, yemek yaptım, çamaşır yıkamıştım, onları astım, çocuğa baktım… Tencere tava hep aynı hava… Zor zanaatmış gerçekten. Bir de işin içine bebek-çocuk bakımı girince, üstüne misafir ağırlaman da gerekiyorsa 24 saat yetmiyormuş insana.
Annelerin halinden, yine anneler anlar. Herşey çok karmaşık ama bir o kadar da hepimize tanıdık. Kimi evde iş yapar, kimi işte. Boş duran, rahat olan yokmuş vesselam.
|